14 Kasım 2012 Çarşamba

Peki Bir Tasarımcı Ne İster?



Bugün tasarımcı kimliğimle bir yazı kaleme almak istedim. Şu an aktif bir tasarımcı değilim. Piyasayı sallayan tasarımlarım da yok. Ancak 9 yıldır bu işin içerisinde ve şahit biri olarak yazıyorum. Bazen müşterinin isteklerini nasıl belirttiği sizin ruh sağlığınız için önemlidir. Bunu başıma gelen bir olay ile anlatmak istiyorum.

Yıllar önce bir şirkete tasarımcı ve ortak olarak girmiştim. Fazla büyük bir yer değildi, totalde beş çalışanımız vardı. Genelde web tasarımı ya da basılı işlerle uğraşıyorduk. Bir müşteri geldi, eskilerdenmiş, ben tanımıyorum yani. Çünkü benden önce de bu şirket vardı. İsteklerini bana değil, programcımıza anlatıyordu. İçeri girdim, önce konuşmasını bölmek istemedim dinleyeyim dedim. Dedikleri şöyleydi: "Ben web sitemin altın orana (?) uyumlu olmasını isterim. Giren bir daha girsin, sanat eseri gibi davransın! " Bu arada web sitesiti yapacağımız şirket bir temizlik ürünü satıyor. Nanoteknolojik sprey. Sadece fabrikalara ve otellere satış yapıyor. O an deliye döndüm ve bir web sitesinde o kafasındaki altın oranlı (?) sanat eserinin neden olamayacağını, ihtiyaçlarını bir bir anlattım. Sitesinde ne neden olmalı hepsini saydım. İkna oldu  (olmasaydı istediğini bir şekilde sunacaktık) ve biz ona web sitesini yapmak için başladık çalışmaya.

Bitti mi? Bitmedi!

Ben oturup web sitesini gayet güzel bir şekilde yaptım, müşteriyle parçaları hakkında konuştum ve artık son işlenlerini yapıyordum ki kodları yazacak arkadaşa göndereyim. (flash bir site istedi, biz de flash yaptık). derken şirketimizde tasarımcı ve programcı olmayan bir üst düzey (!) kişisi gelip: "Bu site piyasa işi olmamış" dedi.



Piyasa işi kelime grubu beynimde biraz yankılandı. Hey adamım. Piyasayı oluşturan tasarımcının kendisidir zaten.Yani onların problemler karşısındaki radikal ve göze hoş gelen tasarımları, senin piyasa dediğin şeyi oluşturur. Müşteriler ister, tasarımcı yapar, ortak bir yol bulunur ve bu işler ortaya çıkar. Onu karşıma aldım ve bu açıklamaları sırasıyla yaptım:



Sanat ve Tasarım arasındaki farklara giriş yapmadan böyle bir motivasyon şart.
Görsel kaynağı ve güzel bir yazı (Burada) . Posterlere dikkatinizi çekerim!


Öncelikle insanlara sanatçı - tasarımcı farkını anlatmakla başlayalım aslında. Gerçekte belirli bir çizgi ile ayıramasak da bence çok net farklılıklar var. Sanatçı, kafasındakini kendi yapabildiği ve istediği şekilde anlatan kişidir. Mesela siz bu yukarıdaki sanat eserinden bir şey anlayabiliyor musunuz? Belki size anlamlı, yada bir şeyi anımsatan bir eser, yada çok manasız, üstüne para verseler bakmaya gitmeyeceğiniz bir iş. Yani karşısındakinin ona bir değer biçmesi veya onu anlaması için düzenlenmiş bir eser çıkarmaz. Tek kaygısı kendi kafasındakini kendi istediği gibi anlatabilmektir. Hoş, eserlerin galerilerde sergilendiğinden ve satıldığından beri bu iş biraz daha muallakta görünüyor. El sanatından para kazanan adam da bir zanaatkardır. Yani işi sevilmiştir ve bu işten para kazanıyordur. Devamlı işini yapıyordur.



Ya tasarımcı? Tasarımcı bir defa bir problem bulmak zorundadır. Devamlı kafasında dönen soru ve sorunlar vardır. Bir kaygısı vardır. Çözüm üretmek için kafa yorar, dener, bozar. Kaygısı, o soruna çözüm getirirken bunun  anlaşılır olmasıdır aslında. Usability (kullanılabilirlik) ve "what you see is what you get" (gördüğün anladığındır) mantığı ile, pek çok kaygıyı beraberinde getirir. Tasarımlar problemlere çözüm vermek zorundadır. Ayrıca bunu birden fazla insan kullanacak, hani kitle hangi amaçla nerede kullanacak? gibi sorulara sürekli yanıt arayıp analizlerinin devamını getirir.

Hele ki piyasaya iş yapılıyorsa.

Bir ajansta, yahut kendi başına çalışan bir tasarımcı için cehennem nedir? Bu kadar kaygının yanında süpersonik bir etmen olan: "müşteri". Kendince pek çok revizyon yapan tasarımcı, bir de işin "sipariş" kısmıyla cebelleşir. Yani örneklemek gerekirse iş şöyle gelişir: ortada bir sorun vardır, tasarım problemi. Tasarımcıya bir "sipariş" gelir, kendisi bugüne kadarki birikimiyle bir tasarım yapar, kendince pek çok değişiklik yapar ve gerçekten tadından yenmez bir çalışma ortaya çıkar. Müşterilerden gelen 1-2 mantıklı revizyonla işi teslim eder. Gerçekten bu kadar güzel ve sancısız bir süreç olduğunu düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Siz o tasarım problemi karşısında nasıl bir tavır takınacağınızı, yani ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Birikiminiz ve bugüne kadar karşılaştığınız iyi - kötü örneklerden çıkarımlar yapıp bir tasarım ortaya çıkar. Bunun yanında, Müşteri size bir beklentiyle gelir ve onun kafasındakini yapmak da sizin işinizdir. Çünkü onun istediğini verip, karşılığında para alırsınız. Tasarımcı aslında bir gri alandadır. Hem kendi istediğini, hem de karşısındakinin isteğini yapmaya çalışır. Bir orta yolu bulucudur aslında.

Peki tasarımcı ne ister?

Tasarımcı öncelikle yaratım sürecinde kendisine karışılmasını istemez. Tasarımcı, verilen brief için ortaya çıkardığı şeyin eleştirilmesini ister. Eleştiri ve yorum süreci aslında tasarımcının isteklere nasıl cevap vermesi gerektiğine dair yollar gösterir. Tasarımcı hem bilen hem de bilmeyen kullanıcıya bunu test ettirir. Zaten "user friendly" yani kullanıcı dostu tasarımlar, belirli pek çok testten geçerek bugünkü halini alıyor. Bunun ruhsal durum, yarattığı his, beklentiyi karşılaması ve benzeri kaygılarla o tasarımlar yapılır ve değiştirilir, bir sonrakinde başka şeyler denenir. Tasarımcının istediği tek şey ona doğru ve mantıklı sebeplerle yine doğru ve mantıklı yollar gösterecek eleştiriler almasıdır.
Burada bir Twitter sayfası bu işe çok içerleyip böyle bir şeye kalkışmış:
(Designer Problems)

Yani hiç bir tasarımcı "piyasa işi" olsun diye iş yapmaz. Onu az parayla çok iş yapan imalatçılar yapar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder